Üsküp, Makedonya’nın en büyük şehri olarak Vardar Nehri kıyısında yer alıyor. 5 asır boyunca Osmanlı İmparatorluğu’na bağlı kalmış. Ayrıca başta Sırplar olmak üzere, Bulgarlar ve Almanlar tarafından da idare edildiği yıllar olmuş. Bugün hem çok dinli hem de çok kökenli bir kültüre sahip olmasında, bu derin geçmişinin izleri saklı. Üsküp’ün ‘Tarihi veya Eski Şehir’ mahallesi, sıradan bir Türk mahallesinde geziyormuş gibi hissettiriyor. “2 çay, 1 tavla” veya kebap isteyebileceğiniz yerlerin sayısı bir hayli fazla. Antika ve hediyelik eşya dükkanları ise görmeye değer. Bir keresinde Sovyet Ordusu’ndan kalma bir pilot şapkasını almak istemiştim. Dükkanın sahibi yaşlı adam daha ben fiyat sormadan: “Biliyorum siz Türkler pazarlık seviyorsunuz.” diyerek kendiliğinden bir indirim yaptı. Gerçi yine bütçemi aştı ve alamadım ama olsun. 😊
Güzel Bir Sürpriz
Karadağ’ın başkenti Podgorica’dan Üsküp’e otobüsle direkt gelmekteki amaçlarımdan biri, geceyi otel masrafı olmadan geçirmekti. Arnavutluk ve Kosova üzerinden Üsküp’e varan otobüs yolculuğu pek de keyifli geçmedi. Sınır geçişleri sırasındaki pasaport kontrolleri için sık sık uyandırılıyorsunuz. Nihayet Üsküp’e vardığımda ancak otele gidebilecek kadar enerjim kalmıştı. Otele vardığımdaysa güzel bir sürprizle karşılaştım. Rezervasyonum için İngilizce konuşmaya başlar başlamaz, otelin sahibi: “Merhaba, hoş geldin!” dedi. Temiz ve net bir Türkçeyle konuşmaya devam etti. Osmanlı Türkleri’ndenmiş ve Türkiye’yi çok sevdiğini anlattı. Türkiye’de yaşanan gelişmelere hakim olduğunu fark ettim. Aynı gün bir festival için Ohri’ye gittiğinden, kendisini bir daha göremedim.
Ücretsiz Yürüyüş Turu
Her ziyaret ettiğim şehirde ilk önce aradığım aktivite, ücretsiz yürüyüş turlarıdır. Şehrin kültürünü ve tarihini oranın insanından dinlemek güzel oluyor. Aslında ücretsiz denilse de, bu turların sonunda sizinle birlikte saatlerce gezen rehbere gönlünüzden ne koparsa bağış yapıyorsunuz. Üsküp’te de böyle bir tur olduğunu gördüm ve hemen ertesi gün katıldım. Rahibe Teresa Evi’nin önündeki buluşmaya gittiğimde İstanbullu biriyle karşılaştım. Böyle bir turda ilk kez bir Türk’e denk geldim. Tur rehberimizin adı Miha’ydı. Rahibe Teresa Evi’ni ziyaret ederek başladık ve ‘Eski Şehir’de bitirdik. Elinden geldiğince objektif bir şekilde Makedon tarihini anlatmaya ve şehri tanıtmaya çalıştı. Yunanistan ile aralarındaki Büyük İskender’i paylaşamama durumundan da bahsetti. İki ülkede de, aralarında son dikilmiş İskender heykelinden daha uzun olmak üzere İskender’in yeni heykelleri yapılıyormuş. Yine Miha’nın anlattığına göre Arnavutlukla da aralarında Rahibe Teresa’yı paylaşamama durumları varmış. İkinci adı ‘Gonca’ olan Rahibe Teresa’nın ailesi Arnavutluk kökenli ama kendisi Üsküp’te doğmuş. Anlaşılan o ki, Makedon arkadaşlar sıkı bir mücadele içerisinde. 😊
Mustafa Paşa Camii
Yavuz Sultan Selim’in vezirlerinden olan Mustafa Paşa tarafından 1492 yılında yaptırılmış. 1963 yılındaki büyük depremde zarar görmüş ve tadilat geçirmiş. 2007 yılında da, TİKA tarafından tekrar restore edilmiş. Ancak bu restorasyon çalışmaları sonrasında bile özellikle kubbe kısmında bozukluklar bulunuyor. Yapamamışlar yani. Cami’ye ilk vardığımızda namaz vaktiydi ve içini görmek için biraz bekledik. Namaz bittikten sonra da caminin imamıyla karşılaştım. Bana: “Türkçe’niz çok güzel.” deyince, Samsun’dan geldiğimi anlattım ve Türkiye’den birini görmek hoşuna gitti.
Heykeller Şehri: Üsküp
Üsküp, depremlerden çok çekmiş bir şehir. Şehrin yeniden inşası için bir Japon mimar ile anlaşmışlar. Sanırım heykellere aşırı düşkün biriymiş. Öyle ki, bugün Üsküp’te nereye bakarsanız bakın bir heykel görüyorsunuz. Kimi heykeller de, dünyanın çeşitli yerlerinden kopyalanarak yapılmış. Yürüyüş Turu’ndaki rehber Miha, heykeli olmayan binalara ceza kesilse şaşırmayacağını söylemişti. Bunun yanında, şehrin yeniden inşası kapsamında antik Yunan mimarisinden esinlenilmiş tasarımda müzeler de yapılmış. ‘Eski Şehir’ olarak adlandırılan bölge ile yan yana duran bu yeni yapılar, zamanda yolculuk ettiğiniz hissini verebiliyor. Gece ışıklandırmalarıyla birlikte ise güzel görünüyorlar. Yalnız bu inşa çalışmaları hala bitmemiş. Miha’nın dediğine göre de bitecek gibi durmuyormuş.
Eski Tren Garı
1963 yılındaki deprem sırasında büyük bölümü yıkılan bu tren garı, bir müze haline getirilmiş. Duvarına işli büyük saat deprem sırasında durmuş. Sembolik olarak hala aynı saati gösteriyor. Miha’nın anlattığına göre, protestolar sırasında Üsküp’ün her yerini rengarenk boyalarla boyayan protestocular bir tek buraya dokunmazlarmış.
Matka Kanyonu
Matka Kanyonu, yaz sıcağından kaçmak isteyen doğaseverler için adeta bir cennet. Üsküp’ün merkezinden yarım saatlik bir otobüs yolculuğu ile ulaşılabiliyor. Yarım gününüzü ayırarak, göl üzerinde kano kiralayabilir (30 dakika Tek Kişi 7 TL, Çift Kişi 12 TL), yüzebilir veya doğa yürüyüşüne çıkabilirsiniz. Ayrıca burada kanyona hakim bir restoran da mevcut. Parmak arası terlik veya ayakkabılardan ziyade, ıslak veya kaygan zeminde de yürüyebilmek için sandaletle gelmeniz yerinde olacaktır.
Üsküp’ten Matka Kanyonu’na Ulaşım
Üsküp Tren İstasyonu’ndaki otobüs durağından, Goce Delchev Bulvarı devamındaki köprüye gelmeden önceki otobüs durağından veya Mimarlık Fakültesi önündeki duraktan bineceğiniz 60 No’lu otobüs ile Matka Kanyon’una yaklaşık yarım saatte gidebilirsiniz.
Sitenin dili Makedonca. İngilizce dil desteği çalışmıyor: Üsküp Otobüs Güzergahı ve Saatleri
Gerçekten insanın Osmanlının değdiği her yeri gezesi geliyor. Böyle fotografik hikayeler okudukça