Angkor Thom Tapınağı, Angkor Wat’ı gördükten sonraki ilk durağım oldu. Aslında Angkor Thom ve Angkor Wat tapınaklarının ayrı iki günde ziyaret edilmesi gerektiğini günün sonunda fark ettim. İkisi de birbirinden güzel ve ikisi de devasa tapınaklar. Bu iki tapınağın arasındaki geçiş noktasındaki Güney kapısı, Angkor Thom’un 5 kapısından biri ve en popüler olanı. Onlarca ziyaretçi tarafından özellikle buradaki dev geçiş kapına ve heykellere büyük ilgi var. Ayrıca yiyecek, içecek ve hediyelik eşya alabileceğiniz satıcılar da çevrede yerini almış.
Angkor Thom, Kmerce’de “Büyük Şehir” anlamına geliyor. Bir Budist tapınağı olarak, 12.yy Kmer İmparatorluğu döneminde dini ve idari merkez olarak kullanılmış. İnşası iki farklı imparator dönemi kadar sürdüğü için Baphuon ve Banyon iki farklı merkez olarak kullanılmış. Angkor Thom Tapınağı oldukça geniş bir alan üzerine inşa edilmiş. Cüzzamlı Kral Terası (Terrace of theLeper King), Filler Terası (Terrace of the Elephants), Bayon Tapınağı, Phimeanakas Tapınağı ve Baphuon‘u kapsayan devasa bir kompleks. Gez gez bitmiyor gerçekten. Herhalde burası son dediğiniz noktada, aslında diğer yapılara doğru bir yol daha olduğunu görüyorsunuz. Yaklaşık 3 saat kadar Angkor Thom Tapınağı’nı gezdim. Angkor Wat kadar olmasa da diğer gezdiğim tapınaklara göre daha kalabalıktı.
Adım Adım Angkor Thom
Tuktuk’tan inip tapınağa doğru yürümeye başlamıştım ki, bir görevlinin uyarısı ile durdum. Bir çeşit Hindistan Cevizi ağacının altından geçiyormuşum. Yerdeki kocaman meyvesini göstererek dikkat etmem gerektiğini söyledi. Teşekkür edip devam ettim. İlk olarak Bayon Tapınağı’nın kulelerindeki onlarca devasa gülen yüz beni karşıladı. Toplamda 216 tanelermiş. Taşa oyularak yapılmış çeşitli büyüklükteki bu yüzlerin neyi temsil ettiği konusunda net bir bilgi yokmuş. Nirvana’ya ulaşmanın mutlu hali olduğunu söyleyen de var, Bayon’u inşa ettiren Kral VII Jayavarman‘a benzediğini söyleyen de.
Angkor Thom Tapınağı büyük bir alana sahip olmasına rağmen, Bayon Tapınağı’nın içindeki kuleler birbirine çok yakın olarak inşa edilmiş. İçerideki kalabalığın arasında yavaş yavaş ilerleyebildim. Bazen merdivenlerden çıkarken bile beklediğim anlar oldu. Sık sık kendimi Japon turist kafilelerinin arasında buluverdim. Bayon Tapınağı’nı bir şekilde gördükten sonra, diğer tapınakları gezerken daha rahattım.
Baphuon Tapınağı
Bayon’dan sonra Baphuon’a doğru ilerledim. Baphuon; Kmer İmparatorluğunun 12.yy’daki başkenti olarak hizmet etmiş. Hindu tanrılarının efsanevi evi olan Meru Dağı’nı sembolize ediyormuş. Yüzyıllar boyunca sayısız yıkım ve restorasyondan geçmiş. Ana yapılarını ve genel hatları ayakta tutmayı başarsalar da, aynı şeyi duvarlardaki detaylar için söylemek zor. Yine de gördüğüm birçok tapınaktan daha iyi durumdaydı.
Fil Terası (Terrace of the Elephants)
Angkor Thom’daki macerama Fil Terası ile devam ettim. Fil Terası’nın, Kral VII Jayavarman tarafından halka hitap etmek için kullanıldığına inanılıyor. Terasın duvarlarını at ve maymun figürlerinin yanı sıra yüzlerce fil figürü de süslüyor. Sahip olduğu büyük fil şekilleri, terasa karakteristik özelliğini vermiş. Terasın üzerindeki bir heykelin “Cüzzamlı Kral”a ait olduğunu düşünen de var, Hinduların yeraltı tanrısının heykeli olduğunu düşünen de. Angkor Thom Tapınağı’nın en orijinal bölümlerden biri olduğunu söyleyebilirim.
Phimeanakas Tapınağı
Fil Terası’nın ardından ziyaret ettiğim Phimeanakas Tapınağı, bir Hindu tapınağı olarak Kral II Rajendravarman döneminde inşa edilmiş. Farklı bir piramit şekline sahip ama çok iyi korunmuş olduğunu söyleyemem. Tapınağın merdivenleri hala restore edilmemiş. Tapınağı korusun diye köşelere dikilen aslan heykellerinin bazılarının sadece bazı parçaları kalmış. Aslında bu piramit şeklindeki tapınağın yanında, ahşap bir Kraliyet Sarayı da varmış. Başkent Phnom Penh olunca bu sarayı yerle bir etmişler.
Cüzamlı Kral Terası (Terrace of the Leper King)
Angkor Thom’daki son durağım hala gizemini koruyan Cüzamlı Kral Terası’ydı. Bu yapı 12.yy’da Kral VII Jayavarman döneminde inşa edilmiş. Terasa adını veren “Leper Kralı / Cüzamlı Kral”ın kim olduğu hala gizemini koruyormuş. Cüzamlı Kral Terası denmesine, üzerindeki heykelin renginin soluk ve tarihteki cüzamlı bir krala benzerliğinin neden olduğu söyleniyor.
